Karşınızda Monte Dos Dados: Veri Odaklı Bir Konsept Çiftlik (Bölüm 1)

Neden Kamu Malları için bir Piyasaya İhtiyacımız Var?

Shermin Voshgmir @tokenkitchen

Bu serinin 1. Bölümünü oluşturan "Neden kamu malları için bir piyasaya ihtiyacımız var?", Tom Fuerstner ile birlikte neler yaptığımızı ve bunların nedenlerini açıklıyor. Bölüm 2 "Zeytin Ağacı Kanıtı: Teknik Altyapı" başlıklı ikinci bölümde ise modelleyip uyguluyor olduğumuz tarımsal merkeziyetsiz fiziksel altyapı (DPIN) açıklanıyor.

  • Biyoçeşitlilik, kamu malıdır

  • Temiz hava, kamu malıdır

  • (Temiz) Su, kamu malıdır

  • İyi toprak kalitesi, kamu malıdır

  • Gıda kalitesi, kamu malıdır

  • Sağlık, kamu malıdır

  • Orman yangınlarından korunma, kamu malıdır

... yine de bu kamu mallarını veya ortak malları korumak için yeterli piyasa teşvikimiz yok. Neden mi?

Ekonomik sistemlerimizin tasarımı gereği, piyasalar, kamu mallarının sağlanmasını veya ortak malların korunmasını değil, neredeyse sadece özel malların üretimini teşvik ediyor. Çiftçiler ve orman sahipleri örneğini ele alalım:

Günümüzde çiftçiler ve orman sahipleri iki tür gelir akışı ve verimlilik ölçütüne sahip:

  • Az çok düzenlenmiş piyasalarda özel mallar satabilirler (tarımsal mahsuller, kereste ve hayvan gibi). Arazinin verimliliği sadece tarımsal mahsul, kereste, hayvan ve hayvan ürünlerinin toplam çıktısı ile ölçülür. Çoğu durumda, bu ürünlerin satışından elde edilen gelir, kar elde etmek bir yana, işletme maliyetlerini bile karşılayamaz ya da çok düşük oranda karşılar.

  • Devlet sübvansiyonları alabilirler: Birçok ülkenin çiftçileri ve orman sahipleri, bu özel ürünleri üretirken maliyetlerini karşılamak ve verimlilik düzeylerini sübvanse etmek için ek sübvansiyonlar alır. Bazı durumlarda, sürdürülebilir uygulamalar için özel çevre sübvansiyonları alınabilir. Sübvansiyonlar, kurumlar tarafından yürütülen ve vergi mükellefleri tarafından ödenen bürokratik bir süreç yoluyla dağıtılır. Politikalar ve süreçler genellikle verimsizdir, siyasi iyi niyete tabidir ve etkileri gecikmeli gerçekleşir. Pek çok ülkedeki sistemlerin, geçimlerini zar zor sağlayan ancak genellikle daha sürdürülebilir uygulamaları tercih eden küçük çiftçiler yerine, gıda arzını güvenceye almak amacıyla daha yoğun tarım uygulamalarına girişen büyük çiftçiler yöneliminde olduğu görülüyor.

Çiftçiler, çiftlik faaliyetlerinin sonucunda yarattıkları olumlu (veya olumsuz) dışsallıklar için yeterince teşvik edilmiyor veya caydırılıyor. Biyoçeşitliliğin korunmasına ve diğer ekosistem hizmetlerine yaptıkları verimlilik katkılarını paraya çeviremiyorlar çünkü bu ekosistem hizmetlerinin yeterli verimlilik ölçütleri ve piyasa değerleri bulunmuyor.

Tarım Uygulamaları

Modern tarım uygulamalarında, kısa ve orta vadeli verimlilik düzeylerini artırmak için pestisitler ve gübreleri içeren tarımsal kimyasallar, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO'lar) ve monokültür kullanılıyor. Bu tür verimlilik önlemleri sadece çiftlik sahipleri için değil, aynı zamanda gıda güvenliği açısından da önemli bir faktör niteliği taşıyor. Ancak ne yazık ki çoğu zaman bu verimlilik, çevre (ekosistem verimliliği) ve aynı arazi parçası üzerindeki uzun vadeli ürün verimliliği pahasına gerçekleşiyor.

Bu kısa vadeli düşünme şekli, biyolojik çeşitlilik kaybını beraberinde getiriyor ve sonuç olarak toprak erozyonunun yanı sıra üst toprak ve toprak organik maddesi kaybı biçiminde toprak bozunumu gerçekleşiyor. Başka bir deyişle, toprak, su ve gıdada görülen pestisit ve herbisit kalıntılarına ek olarak toprağın nem ve besin maddelerini tutma kabiliyetinin azalmasıyla uzun vadeli mahsul verimi etkileniyor.

  • Örneğin, kimyasal pestisitler, yanlış kullanıldıklarında, genellikle faydalı böcekler, kuşlar ve suda yaşayan organizmalar da dahil olmak üzere hedeflenmeyen türlere de zarar veriyor.

  • Aynısı, su ekosistemlerini etkileyerek besin maddelerinin akışına ve su kirliliğine ekstra katkıda bulunabilen aşırı gübre kullanımı için de geçerli. Özellikle fosfatlı gübreler toprak kalitesini etkileyip bitki ve insan sağlığı için çok önemli olan kalsiyum ve magnezyum gibi diğer minerallerin dengesini bozabiliyor ve mahsullerin besin bileşimini ve genel gıda zincirini etkileyebiliyor.

  • Modern endüstriyel tarımın bir diğer uygulaması olan monokültür, biyoçeşitliliğin ve özellikle de toprak kalitesinin kaybına daha fazla katkıda bulunuyor.

  • Yoğun tarımda kullanılan ağır makineler genellikle toprağın sıkışmasına yol açarak toprak drenajını ve kök penetrasyonunu, dolayısıyla su tutuculuğu ve bitki büyümesini olumsuz etkiliyor; sonuç olarak biyoçeşitlilik kaybına neden oluyor.

CO2 yakalama ve iklim, monokültür ve tarımsal kimyasalların kullanımı bağlamında çok tartışılan bir konu olsa da, tarım uygulamalarının yediğimiz gıdalar üzerindeki etkileri (besin maddesi eksikliği ve bunun bağırsak bakterilerimiz, fiziksel ve zihinsel sağlığımız üzerindeki etkilerinin yanı sıra küresel sağlık sistemlerine getirdiği maliyetler gibi) "gezegeni kurtarmaya" yönelik CO2 odaklı bir misyonda henüz yeterince tartışılmadı.

Entegre zararlı yönetimi, hassas tarım, organik tarım, gıda ormanları ve benzer uygulamalar gibi sürdürülebilir tarım uygulamaları; ürün çeşitliliği ve ürün rotasyonu uygulamasıyla kimyasal girdileri azaltabilir veya engelleyebilir, bunun sonucunda da toprağın kalitesini artırabilir veya koruyabilir. Özel malların üretimi söz konusu olduğunda aynı toprak parçasının uzun vadeli verimliliğini sürdürebilir ve aynı zamanda biyoçeşitlilik kaybını ve tüm ikincil etkileri en aza indirerek kamu mallarımızı koruyabilir.

Ağaç Verimliliği

Ekonomide verimlilik, kullanılan birim girdi başına üretilen çıktı miktarını tanımlar. Tarımsal çıktı, genellikle işgücü, arazi ve yatırımlar gibi girdi faktörleriyle orantılı biçimde ağırlık, piyasa değeriyle ölçülür. Daha önce de belirtildiği gibi, bir ağacın verimliliği iki yönlüdür:

  • Mahsul Verimliliği (bir piyasa fiyatı var ve ek tarımsal sübvansiyonlara uygun olabilir) Mahsul verimi yani verimliliği, sadece özel bir mal değil aynı zamanda bir kamu malıdır, çünkü gıda güvenliği, yaşam kalitesi ve küresel barış için bir ön koşuldur ve çoğu hükümetin gündeminde yer alır. Ancak gıda güvenliği, yetersiz üretim (açlık çeken nüfus veya artan gıda fiyatları) ile aşırı üretim (hiç tüketilmeyip çöpe atılan gıdalar ve ekosistem verimliliğinin sarf edilmesi) arasındaki ödünleşim ile karşı karşıyadır.

  • Ekosistem Verimliliği (Piyasa fiyatı yok! CO2 kredilerinin usulsüz kullanımı hariç): Biyoçeşitliliğin korunması, toprak kalitesi, su tutuculuk gibi konular yavaş yavaş kamu bilincine ve aynı zamanda karbon sertifikaları ve bunların satıldığı piyasalar denklemine girmeye başladı. Peki tek bir ağaç hangi ekosistem hizmetimize nasıl ve ne kadar katkıda bulunuyor? Tek bir ağaç, bir grup ağaçtan daha fazla katkı sağlar mı ve ekolojik verimliliklerini nasıl ölçebiliriz? Tüm bunlar, ekosistem verimliliğini yeterince ölçebilmemiz için cevaplanması gereken sorular.

Tarımda geleneksel teknolojilerle yerel ve spesifik verimlilik ölçümleri yapmak zor olduğundan verimlilik genellikle endeksler kullanılarak toplu olarak ölçülür.

Veri odaklı tarım, ürün verimliliğinin (özel mallar) daha iyi ölçülmesine katkıda bulunabilir. Bu tür veriye odaklı uygulamalar, ekosistem hizmetlerinin (kamu malları) verimlilik potansiyelini ölçmek için de kullanılabilir; biz de bunu test etmeyi ve uygulamayı planlıyoruz.

CO2 Piyasalarının Zorlukları

Bu yazının yazıldığı sırada, bir tür piyasası olan tek kamu malı, karbon kredileri olarak da bilinen karbon sertifikaları, devlet himayesindeki CO2 dengeleme uygulamaları ve artan ESG (Çevre, Sosyal, Kurumsal Yönetişim) bilincinin bir sonucu olan gönüllü karbon piyasaları yoluyla "iklim "dir. Ancak bu piyasalar fazlasıyla CO2 merkezli olup genellikle yozlaşmış veya verimsizdir. Temel verimlilik verileri genellikle kaba tahminlere dayanır:

Sorun 1: Karbon merkezli muhasebe: Daha önce de belirtildiği gibi, CO2 yakalama kaybı, biyoçeşitlilik kaybının ikincil birçok etkisinden sadece biri. Mevcut hesaplama yöntemleri bütüncül değil. Dayandıkları veriler sadece bir ikincil faktörü ölçmekle sınırlı: CO2 yakalama. Biyoçeşitliliğin korunması ve karbon yakalamayı etkileyen diğer ekosistem hizmetlerinin verimliliğini ölçen daha bütünsel sürdürülebilirlik sertifikalarına ihtiyacımız var.

Sorun 2: CO2 emisyonları karşısında anlamlı bir caydırıcılık uygulanmıyor. Şirketler ve komünler emisyonlarını ancak devlet himayesindeki ya da gönüllü piyasalar aracılığıyla karbonu yakalayan ya da tutan (sequestration) projelere fon sağlayarak dengeleyebiliyor.

Sorun 3: Karbon piyasaları, merkezilik sorunuyla mücadele ediyor. Sertifikalandırılmamış olanlar başta olmak üzere, gönüllü piyasalarda kalite yönetimi ve yolsuzluk sorunu mevcut. Yaygın sorunları şöyle sıralayabiliriz:

  • Kalite sorunları, diğer adıyla "Yeşil Aklama"

  • Karbon çeteleri

  • Çift Girişli Muhasebe Sistemi

Bu merkezilik sorunu, birçok ReFi (Yenileyici Finans) protokolünün halihazırda yapmaya başladığı gibi, karbon sertifikalarının blok zinciri ağları üzerinde yönetilmesiyle çözülebilir. Bu harika bir ilk adım olsa da, ilk etapta karbon merkezlilik sorununu çözmüyor.

Sorun 4: Anlatı, olumlu etkileri dayatmak yerine olumsuz etkileri tersine çevirmeye dayanıyor. CO2 piyasaları, biyoçeşitliliğin korunması, O2 yaratılması, su üretimi ve suyun tutulması, toprak kalitesinin korunması gibi olumlu anlatılar oluşturmak yerine CO2'nin ortadan kaldırılması, CO2 emisyonlarının dengelenmesi ile ilgili. Kelimeler çok güçlüdür ve onları nasıl kullandığımız da elde etmek istediklerimizin etkilerine tesir eder; bu nedenle, yeni bir anlatıya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Çiftçilerin ve Orman Sahiplerinin Gücü

Çiftçiler ve orman sahipleri, tarım uygulaması tercihlerine bağlı olarak, biyolojik çeşitliliğin ve gıda kalitesinin korunması ile iklim ve sağlık üzerindeki tüm ikincil etkilere tesir edecek büyük bir güce sahipler; en azından teoride bu böyle. Ancak gerçekte, veri ve uygulamalardan yoksun olduğumuz için bu etkiyi göstermeye teşvik edilmiyorlar.

Yalnızca tarımsal ürünlerin verimliliğini değil, aynı zamanda kontrol altında tutulan doğal ekosistemin verimliliğini de ölçmenin bir yolunu bulabilir ve bu hizmetler çevresinde piyasalar oluşturabilirsek çiftçilere ve orman sahiplerine "ekosistem hizmetlerini" devam ettiren sürdürülebilir tarım uygulamalarını kullanmaları için yeterli teşvik verebilir ve aynı zamanda, mevcut herhangi bir tarımsal faaliyete yeni bir gelir akışı sağlayabiliriz.

"Ekosistem hizmetleri" terimi, 2000'li yılların başında Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi ile popüler hale gelen bir terim. Dengeli ekolojik sistemlerin, yani hem organizmaların hem de etkileşimde bulundukları fiziksel çevrenin korunmasını ifade ediyor. Bu ekosistemlerin (tarım ekosistemleri, su ekosistemleri, otlak ekosistemleri veya orman ekosistemleri) biyolojik dengesi, genellikle biyolojik çeşitlilik kaybıyla başlayarak değiştiğinde, bu değişim, temiz hava, su, atık ayrıştırma, iklim değişmezliği ve gıda kalitesinin sağlanmasını etkileyerek insanların yaşam koşulları ve kalitesi üzerinde olumsuz etkilere neden olur.

Ekosistem hizmetleri CO2'nin, bitki yaşamı, hayvan yaşamı ve jeolojik oluşumlar ile yakalanma kabiliyetini de kapsıyor ancak CO2; toprak kalitesi, su tutma, su kalitesi, biyoçeşitliliğin korunması ve diğerlerini içeren pek çok faktörden sadece bir tanesi.

Bugün itibariyle sadece CO2'nin bir piyasası var ancak gönüllü piyasalardaki CO2 sertifikaları için önde gelen standardizasyon kuruluşlarından biri olan "Verra" gibi bazı kuruluşlar, CO2 sertifikalarını verirken, biyoçeşitlilik ofsetlerini de denkleme dahil etmeye başlıyor.

Bu mantığı kullanarak, arazinin verimliliği ekosistem hizmetleri yaratma potansiyeli ile de ölçülürse çiftçiler, çiftçilik faaliyetlerinin pozitif dışsallıklarını ölçebilir, sertifikalandırabilir ve satabilir.

Rakamlara bir göz atalım: Portekiz'de tarım arazileri ve ormanlar Portekiz'in yüzölçümünün yaklaşık %78-86'sını oluşturuyor ve bunların yaklaşık %20-25'i koruma altında (milli parklar, doğa rezervler ve koruma altındaki alanlar). Şehirler, küçük yerleşim alanları, sanayi bölgeleri, otoyollar, yollar ve diğer altyapılar gibi kapalı kara kütleleri ise sadece %8-12'lik bir orana sahip. Nehirler veya göller gibi su kütleleri, yaklaşık %1-2'lik bir alanı oluşturuyor. Benzer nüfus yoğunluğuna sahip diğer ülkelerin de benzer istatistiklere sahip olduğunu varsayıyorum.

Dünya genelinde doğal ormanlar ve doğal su kütleleri en yüksek biyoçeşitlilik oranına sahip olsa da sayıları gittikçe azalıyor. Bu alanlar genellikle devlete ait ya da koruma altında. Kapatılmamış arazinin geri kalanı çoğunlukla özel mülkiyete ait ancak bu ormanlar ve tarım arazileri, yukarıda bahsedilen tekelleşmeyle giderek daha fazla oranda karşı karşıya kalıyor.

Ağaçların kesilmesi ve hayvanların öldürülmesine karşı düzenlemeler son birkaç on yıl içinde dünya çapında sıkılaştırılmış olsa da, özel tarımsal ürünlere yönelik piyasa teşvikleri her türlü hükümet düzenlemesini etkisiz hale getiriyor ve hükümet düzenlemeleri her zaman hükümetteki insanların iyi niyetine ve siyasi ilkelerine tabi oluyor (Brezilya örneğine bakın).

Ne yazık ki genel ekonomik sistem anlayışımız, özel malların piyasa tarafından, kamu mallarının ise hükümetler tarafından sağlandığı (ya da en azından düzenlendiği) ve ortak malların doğal olarak (ve görünüşe göre sonsuza kadar) var olduğu yönünde.

Doğanın sadece sömürülmemekle kalmayıp korunması gerektiği gerçeği, ara sıra ve yetersiz miktarda verilen devlet sübvansiyonları ve ölü durumdaki karbon sertifikası piyasası dışında, neredeyse hiç piyasa değerine sahip değil. Sonuç olarak, çiftçiler ve orman sahipleri, sürdürülebilir tarım uygulamalarını kullanmaları için özel piyasa tarafından yeterince teşvik edilmiyor. Tüketicilerin çevre dostu ürün ve hizmetler için ödediği ek fiyatlar, pek çok çiftçinin çevre dostu uygulamalara girişmek için üstlendiği ek maliyetleri ancak karşılıyor. Eko-etiketlerin, dolandırıcılık ve yeşil aklama uygulamalarına maruz kalması da cabası.

Tüm bunları bilmemize rağmen, organik tarım ve diğer sürdürülebilir tarım uygulamalarının ortak mallarımız üzerindeki iç ve dış etkileri konusunda kesin ve yeterli veriye sahip değiliz. Biyoçeşitliliğin korunması ve diğer ekosistem hizmetlerine ilişkin verimlilik verileri yok denecek kadar az ve bu tür veriler olmadan kamu mallarının ve ortak malların korunmasına yönelik piyasalar oluşturulamıyor.

Bu boşluğu doldurmak amacıyla Portekiz'de yeni bir girişim başlattık ve bu tür ekosistem hizmetleri için bir piyasa oluşturmak üzere gerekli verileri sağlamaya başlamak için tekno-ekonomik bir prototip inşa ediyoruz.

Bu sorunu nasıl çözdüğümüz hakkında daha fazla bilgiyi bir sonraki blog yazımızda okuyabilirsiniz: "Zeytin Ağacı Kanıtı: Teknik Altyapı".

Rrijinal Makale Introducing Monte Dos Dados: A Data Driven Concept Farm (Part 1)

Türkçeye kazandıran: ilk

Subscribe to Greenpill Türkiye
Receive the latest updates directly to your inbox.
Mint this entry as an NFT to add it to your collection.
Verification
This entry has been permanently stored onchain and signed by its creator.